21 Kasım 2007 Çarşamba

Nam-i kemal | Laf Yarisi

Nam-ı kemal bir aralar ün yapmış. Kimse kendisi ile laf yarışına giremiyormuş. Bunu yunanlı bir kadın duymuş ve ben onu mort ederim demiş.

Neyse bu kadın Türkiye'ye gelmiş Nam-ı Kemal'le görüşmüş. Nam-ı Kemal'e demiş ki seninle laf yarışına girmeden önce seninle sex yapmak istiyorum demiş.

Nam-ı Kemal de kabul etmiş. Başlamışlar işe kadın sormuş Yunanistan mı büyük Türkiye mi. Nam-ı Kemal Türkiye demiş. Kadın birdaha sormuş Nam-ı Kemal yine Türkiye demiş. Kadın hayır yunanistan daha büyük bak Türkiye'yi içine aldı.

Nam-ı Kemal söyleyecek bir şey bulamazken *aşşaklarını görür. ve derki bak adalar dışarıda kaldı.

Nam-i Kemal | Papagan

Bir gün Nam-ı Kemal bir papağan alır ve eve getirir. N.Kemal uçkuruna düşkün ve hergün eve farklı hatunlar getiren bir hayat sürmektedir.

Tabi bir hatunla ilişkiye gireceği vakit papağan bunları izlemeye başlar, bundan da N.Kemal rahatsız olur ve papağanı aldığı yere gider ve durumu anlatır satan kişi papağanın kulağına eğilip ona senin g*tünü s*kerim dersen gözlerini kapatır der.

Bunun üzerine N.Kemal eve sarışın bomba gibi bir hatun götürür yine ilişkiye girecekleri zaman papağan bunları izlemeye başlar.

N.Kemel kalkar ve papağana senin g*tünü s*kerim der. Tabi papağan hemen gözlerini kapatır. Bunun üzerine kadına derki: sen bacaklarını ayır ben burdan masaya oradan sehpaya oradan kanepe ve oradanda senin üstüne atlıyacağım.

O sıra papağan yine gözlerini açar.

N.Kemal papağanın gözlerini kapaması için tekrar küfür eder.

Papağan o zaman derki anamıda s*ksen bu pozisyonu kaçırmam.

Nam-i Kemal | En

Bir ülkede yaşayan bir kralın kızı sevişmelerden tatmin olmaz ve hiç zevk alamaz. Bunu üzerine kral kızını zevkten bağırtabilene 2 kasa dolusu altın verecegini söğler ve her ülkenin en azılı insanları çağrılır.

Alman, Fransız ve Nam-ı Kemal.

Alman hazırlıklarına yapar ve kral sorar ''Seninkinin boyu kaç metre?'' Alman'' 1.30 metre der. İçeri girer fakat hiç ses çıkmaz.

Kral Fransıza sorar ''Seninkinin boyu kaçmetre'' Fransız 2 metre''der. Fransız da prensesi bağırtamaz.

En son Nam-ı Kemal gelir ve kral ona da sorar seninki kaç metre? Nam-ı Kemal 90 cm der ve girer.

Girer girmez içeriden inanılmaz bir çığlık gelir ve Nam-ı Kemal dışarı çıkar. Nam-ı Kemal'e sorarlar ''Yav bizimki bukadardı ama yapamadı seninkinin boyu alt tarafı 90 cm nasıl yaptın derler. Nam-ı Kemal cevap verir ''Bizim orada önce enini söylerler''

Nam-i Kemal | intikam

Bir gün Nam-ı Kemal iş icabı bir şehre gider. O gece o şehirde konaklamasi gerekir ve akşamüstü kendisine bir otel aramaya başlar. Bulduğu otelde resepsiyon görevlisinden bir oda ister.

Resepsiyon görevlisi Nam-ı Kemal'e hiç boş odaları olmadığını sadece iki kişilik bir odada konaklayan erkek bir Japon müşterilerinin olduğunu söyler.

Ayrıca bu şehirde bundan başka otel bulamazsiniz der. Bizim Nam-ı Kemal resepsiyon görevlisine olsun Japon müşterinizi gösterin ben onunla anlaşırım der.

Japonla aynı odada kalıp oda parasını paylaşma konusunda anlaşırlar. Odalarına yatmaya çıkarlar. Bizim Nam-ı Kemal uyur. Japon ben su Türk'e bir oyun edeyim de bir daha ömrü boyu beni unutmasin diye düsünür ve kalkıp uykusu ağır olan Nam-ı Kemal'in sakalını, bıyığını kaşını, kirpiğini traş eder. Sabah erkenden Japon odadan çıkar gider.

Nam-ı Kemal uyanır aynada elini yüzünü yıkarken halini görür ve delirir. Vay ibne Japon ben sana sorarım der. Fıkra bu ya ikinci gece Japon odaya gelir.

Uyuma vakti gelmiştir. Nam-ı Kemal hiç bozuntuya vermeden yatar uyku taklidine geçer. Bizim Japon kuşuykusunda bu Türk benden intikam alır diye bekler.

Bir ara içi geçer bunun farkına varan Nam-ı Kemal hemen kalkar Japonun şeyinin ucuna bir ip bağlar, ipin diger ucuna ise kocaman bir taş ve çıkar otelin balkonuna. Tam bu sırada Japon kuşuykusundan uyanır.

Bir şeyinin ucundaki ipe bakar birde Nam-ı Kemal'in elindeki kayaya. Şeyim kopacağına atlarım asağı daha iyi diye düşünürken Nam-ı Kemal kayayı balkondan asağı bırakır. Japon yataktan fırlar ve kayanın peşinden atlar.

Nam-ı Kemal ardından bağırır:

- Atla eşşoğlueşek atla! Tassakları da karyolaya bagladımmmm...

Nam-i Kemal | Gulmeyen At

Diyarın birinde padişah eğlence olsun diye bir yarışma açmış. Buna göre kim padişahın atını güldürmeyi becerirse 1 çuval altın alacak...

Her tarafa haberler salınmış, duyurular yapılmış. Yarışma zamanı gelince herkes deniyor ama kimse atı güldürmeyi beceremiyor tabi, bazısı yarım saat bazısı 2 saat uğraşıyor ama sonuc yok.

Bizim Nam-ı Kemal'de yarışmaya katılmış. Sıra buna gelince, atın bulundugu odaya almışlar, 1 dakika sonra Nam-ı Kemal odadan çıkmış ve atı güldürdüğünü altınlarını almak istediğini söylemiş.

Padişah ve görevliler şaşkınlık içinde tabi bir bakmışlar hakkaten at gülmek ne demek kahkahalar atıyor yerlere yatmış tepiniyor. Sonuçta altınları vermişler Nam-ı Kemal'e...

Aradan günler geçmiş ama at hala gülüyor, bir türlü susturamamışlar. Son çare olarak Nam-ı Kemal'i bulup, nasıl güldürdüyse susturmasını istemişler.

Nam-ı Kemal bir çuval daha altın verirlerse bunu yapacağını söylemiş. Kabul edilmiş isteği tabi ki. Neyse bizimkini atın olduğu odaya almışlar tekrar, yine girişi ile çıkışı bir anda olmuş. Bir bakmışlar at bu sefer ağlıyor, hem de hüngür hüngür.

Tam altınlar verilirken, padişah :
- Sana bu altınları veririm ama bir şartla, bu atı nasıl güldürdüğünü ve şimdide nasıl ağlattığını söyleyeceksin.

Nam-ı Kemal başlamış anlatmaya :

- Valla hünkarım, ilk geldiğimde atın kulağına yaklaşıp 'benimki seninkinden büyüktür' dedim, gülmeye başladı..

- Ya şimdi ya şimdi nasıl ağlattın diye atılmış padişah merakla..

Nam-ı Kemal padişahın yanına yaklaşmış :

- Şimdi de çıkarıp gösterdim

Nam-i Kemal | Monu

Adamın biri Nam-ı Kemal'in garsonluk yaptığı lokantaya gider.

Nam-ı Kemal adamın yanına gelir ve sorar:
-Ne istersiniz?Adam bizim Nam-ı Kemal'e şaka yapmak için der ki:

-Bana cacık macık daracık *mcık getirirmisiniz.

Bunu duyan Nam-ı Kemal'de laf mı yok?

Adama soyle der:-Bugünkü mönümüzde bunlar yok. Bugün mönümüzde dalak malak kol gibi *arrak var.

Nam-i Kemal | Kabile

Nam-ı Kemal günün birinde Afrika'da yamyam bir kabilenin eline düşer. Kabile reisi Nam-ı Kemal'e kurtulabilmesi için tek şartın bir dizi testten başarıyla geçmesi olduğunu söyler.

Bunun üzerine Nam-ı Kemal ölmektense testi kabul eder. Bunun üzerine kabile reisi testin kurallarını açıklar. Testte üç ayrı kulübe bulunmaktadır.

Birinci kulübede bir kasa viski, ikinci kulübede dişi çekilecek vahşi bir aslan, üçüncü kulübede ise kabilenin en azgın hatunu.

Nam-ı Kemeal önce bir kasa viskiyi içecek sonra aslanın dişini çekecek en sonolarakta kadını mutlu edecek. Derken test başlar ve Nam-ı Kemal birinci kulübeye girer, aradan saatler geçer bizimkinden ses yok derken 6-7 saat sonra yalpalayarak dışarı çıkar ancak ayakta zor durmaktadır.

Zar zor ikinci kulübenin yolunu bulur ve girer. Girmesiyle birlikte kulübede gürültüler kopmaya başlar, toz duman birbirine girmiştir, aslanın acılı kükremeleri kulakları sağır eder.

Aradan 2-3 saat geçtikten sonra Nam-ı Kemal sallanarak dışarı çıkar ve reise dönerek;

- "dişi çekilecek orospu nerde" diye sorar.

Nam-i Kemal | Karpuz

Nam-ı Kemal, japon, alman ve ingiliz en çok kimin karpuz taşıyacak diye iddiaya girerler.

Japon der ki:
-Ben iki tane taşırım koltuklarımın altına alarak.

İngiliz de der:
-Ben de 4 tane taşırım iki koltuk altına iki de omzumun üstüne alırım.

Alman da der ki:
-Ben de beş tane taşırım herkes şaşırır nasıl taşırsın ya? İki tane koltuk altına, iki tane omuzlarımın üstüne, bir tane de *arrağıma takarım demiş.

Sıra Nam-ı Kemal'e gelir, der ki:

-Ben de 9 tane taşırım iki koltuk altına, iki omuzlarıma ,almanı da *ikime takarım

Temel ve Maymun

Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş.

Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş.

Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"

Ucuz ve tatli

Müller akşama doğru Hamburg’da bir otele yerleştikten sonra, sokağa çıktı. Geceyi eğlenerek geçirmek istiyordu. Bir taksiye bindi, şofor sarışın ve güzel bir kızdı.

Ona: - "Beni bu gece en ucuz ve en tatlı eğleneceğim bir yere götürün," dedi.

Şoför kız: - "En ucuz ve en tatlı…", dedi ve hareket etti.

Stil

Öğretmen öğrencilere soru soruyor:

- "Ağaçta 7 kuş var. Avcı ateş ediyor, 3 tanesini vuruyor. Ağaçta kaç kuş kaldı?"

Biri cevap veriyor:
- "4 kuş kalır." Başka bir çocuk da hemen atılır:

- "Hayır öğretmenim ateş edince bütün kuşlar uçar, ağaçta hiç kuş kalmaz..."

Öğretmen bunun üzerine:
- "Cevap yanlış ama stilini sevdim", der.

Çocuk buna karşılık verir:

- "Öğretmenim, ben de bir soru sormak istiyorum... Karşıdan 3 bayan geliyor, ellerinde dondurma var. Biri yalayarak yiyor, biri emerek, biri de ısırarak... Bu bayanlardan hangisi evlidir?" Öğretmen düşünüyor, düşünüyor...
- "Emerek yiyen evlidir", diyor...

Çocuk cevap veriyor:
- "Hayır öğretmenim, parmağında alyansı olan... Ama ben de sizin stilinizi sevdim.."

Etmezsen Etme

Adamın biri, bir gün ağacın altında namaz kılıyormuş. Ağaçta bulunan başka biri de onu izliyormuş. Namazını bitiren adam daha sonra namazının kabul olması için Allah'a dua etmeye başlamış.

- "Allahım sen namazımı kabul et."

Ağaçtaki adam: - "Etmem", diye cevap vermiş. Adam şaşırmış.

Tekrarlamış:
- "Allahım sen kıldığım namazı kabul et."

- "Etmem." Adamın şaşkınlığı iyice artmış.

Yine:
- "Allahım sen namazımı kabul et", demiş.

Ağaçtaki adam tekrar: - "Etmem", deyince adam sinirlenmiş.

- "Etmezsen etme. Zaten abdestsiz kılmıştım."

Kaykay

Üç adam ölür ve cennete giderler. Sorgu meleği birincisine sorar, "Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var: Karına karşı sadık oldun mu?"

Adam yanıtlar; "Evet, asla bir başka kadına bakmadım." Sorgu meleği, "Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin.." Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; "Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık."

Bunun üzerine sorgu meleği, "Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın.." der ve üçüncü adama da sorar, "Karını hiç aldattın mı?" Adam yutkunur ve şöyle der; "itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm."

Sorgu meleği; "Ehh" der, "Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın."

Bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler.

Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler.

Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar.

"Heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin?" "Bugün karımı gördüm!" der birinci adam.

Diğerleri; "Aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir?" diye sorarlar.

Adam içini çekerek konuşur, "Kaykay'la dolaşıyordu..."

Bascavus Albayi tutuklayacakmis

Albay, binbaşıya:
-Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün.

Binbaşı, yüzbaşıya:
-Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır.

Yüzbaşı, teğmene:
-Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir.

Teğmen, başçavuşa:
-Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir.

Basçavuş, askere:
-Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun.

Askerler kendi aralarında:
-Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış.

Hakemler Bizde

Bir devrin tüm as ve klas futbolcuları cennette buluşmuş. Cennetin baş meleği de futbol meraklısıymış.
Şeytanı çağırtmış:

-"Cennetle cehennem arasında bir maç düzenleyelim ne dersin?"

-"Boşuna oynamayalım, biz kazanırız", demiş şeytan.

-"Olur mu en iyi futbolcular bizde, ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde..."

Şeytan şeytanca gülümsemiş: -"Ama bütün hakemler de bizde..."

Allah simdi ne yapiyor?

Bir gün yolda yaya giden bir bektaşinin önüne bir atlı çıktı:

- "Baba" dedi, "bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın?"
Bektaşi yanıt verdi:
- Elimden gelen bir şeyse, hay hay oğlum.
- Şunu öğrenmek istiyorum: Şu anda Allah ne yapıyor?

Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş:

- Yanıt veririm ama bir şartla, sen o attan in, ben bineyim.

- Neden?

- Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, Bektaşi binmiş. Adam:

- "Hadi" demiş "söyle bakalım. Allah şimdi ne yapiyor?"

Bektaşi:
- "Ne yapacak" demiş, "atı senin gibi bir budalanın elinden alıp, benim gibi bir akıllıya veriyor". Ve çalakamçı uzaklaşmış.

Kurusun

Bir gün doktorlar, tımarhanede yaptıkları araştırmada en akıllı deliyi seçeceklermiş. Bir gün delilerden biri bahçede bulunan havuza düşmüş ve boğulmak üzereymiş. Delilerden biri havuza düşen arkadaşını kurtarmaya çalışmış.

Bunu gören doktorlar arkadaşını kurtaran deliyi yanlarına çağırmışlar ve "seni en akıllı seçiyoruz" demişler.
Doktorlardan biri: "Peki kurtardığın arkadaşını çağır da sana teşekkür etsin" demiş.

Deli: "Gelemez ki!"

Doktor: "Neden gelemezmiş?"

Deli: "Çünkü kuruması için onu astım!"

Eczaci baba

Kız erkek arkadaşını arayıp akşam yemeğe davet etmiş. Hem ailesiyle tanıştıracak, hem de ailesi dışarı çıktıktan sonra erkek arkadaşıyla birlikte olacakmış. Çocuk kız arkadaşının evine gitmeden önce bir eczaneye uğrar.

Eczacıya:
- "Bana prezervatif verir misiniz?", der; eczacı da ne yapacağını sorar. Çocuk da kız arkadaşının evine gideceğini, kızın ailesi gittikten sonra birlikte olacaklarını söyler.

Akşam yemek yemek için masaya otururlar. Yemekten önce dua edilir herkes yemeğe başlar ama çocuk hala dua ediyordur. Kız çocuğa, "ben senin bu kadar dindar olduğunu bilmiyordum", der.

Çocuk da kıza:

- "Ben de senin babanın eczacı olduğunu bilmiyordum!!!"

Sobadaki hikmet

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadır.
Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.
Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden 1 m. kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı, "adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış"; fizikçi, "adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş"; jeolog, "burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanin taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangin olasılığını azaltmayı amaçlamış"; matematikçi, "sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış"; antropolog, "adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş".

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar.,

Adam cevap verir:
- "Boru yetmedi."

Kadin icin

Kayserili Pire Memet, istasyonda çok sıkışınca, gözü hiçbir şeyi görmez olup kadınlar tuvaletine doğrulmuş. Bir hemşehrisi önüne geçmiş:
- Ne yapıyorsun, burası kadınlar için...

Uçkurunu eline almış olan Pire Memet:

- "Bu da kadınlar için!" deyip içeri dalmış.

Sifirdan

Bir kadınla en çok kimin birlikte olabileceği konusunda bir yarışma yapılıyormuş, dayanırsa kadın dayanamazsa yarışmacı büyük ödülü alacakmış. Nam-ı Kemal de oradaymış. Her postadan sonra da duvara çarpı atılıyormuş.
Alman başlamış 1,2,3.. tıkanmış.
İngiliz başlamış 3,5,7.. o da tıkanmış.
Fransız 15,20.. derken o da kalmış.

Bizim Nam-ı Kemal başlamış 70,80,90 derken durmak bilmiyor. Bakmış kadın iş kötü, Nam-ı Kemal'in duracağı yok, 95.yi yaparken "yok efendim bu 94." diye tutturmuş. Nam-ı Kemal, "Olur mu hanfendi 95 oldu, burada boşuna mı çarpı atıyoruz, sayıyoruz" dese de kadın dinlemiyor, "hayır bu daha 94." diyormuş. En sonunda bizimki zıvanadan çıkmış:

- "Başlarım şimdi çarpına da sana da, sil hepsini sıfırdan başlıyoruz."

Karne

Baba, ortaokul üçüncü sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görür.
"Allah allah, dönem ne çabuk bitmiş..." diye düşünür ve oğluna seslenir:

-"Getir bakayım şu karneyi!"

-"Al baba..." Adam karneye bir bakar ki, beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf.

-"Bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayar dedin, bilgisayar aldık, ingilizce kursu dedin ingilizce kursuna gönderdik, gitar kursu, müzik aletleri, ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok. Ne bu notların hali, rezil şey!"

-"Baba... O benim karnem değil ki, senin kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında karnelerinden birini bulmuştum..."